Dünya’nın en sessiz odası olarak bilinen yer, ABD’nin Minnesota eyaletinin Minneapolis kentindeki Orfield Laboratuvarında bulunmaktadır. Genellikle işitme cihazlarının testlerini yapmak için kurulmuş bir odadır. Odadaki ses şiddeti -9.4 desibeldir! Evet, yanlış okumadınız! -9 desibel!
Normalde, herhangi bir zamanda, “sessiz” olarak nitelediğiniz yerlerde bile ortalama 30-60 desibel düzeyinde ses bulunmaktadır. İnsan kulağının işitebileceği en düşük şiddet 0 desibel olarak belirlenmiştir. Dolayısıyla -9.4 desibel, “gerçekten” çok ama çok sessiz demektir.
Desibel değerinin neden eksi olduğunu merak ediyorsanız: Desibel, insanlar tarafından belirlenen referans değerlere göre logaritmik bir oran vermektedir. Bu yüzden -9.4 değeri 0’ın altında bir ses düzeyi demek değildir. İnsanın duyabileceği en düşük düzeye 0 dB değerini veririz; ancak bunun altında da sesler elbette mevcuttur (sırf biz duyamıyoruz diye bir ses yok değildir). İşte -9.4 dB değeri, insanın duyabileceği minimum ses basıncının yaklaşık 3 kat altında demektir.
Ekosuz oda olarak bilinen bu oda içerisindeki hiçbir ses dalgası yansımamaktadır, ses kaynaklarından çıkan tüm ses dalgaları, özel yalıtım malzemeleri tarafından emilerek tamamen söndürülmektedir. Düşük frekanslı sesler, yalıtım malzemesinin kendisi tarafından emilerek sönümlenirler. Yüksek frekanslı sesler ise, odanın duvarlarında göreceğiniz üçgen şekilli yapılarca yakalanarak, sonsuza kadar duvarın içine doğru yansıtılırlar ve bu şekilde sönümlenirler.
Bunu şöyle anlatabiliriz: Bu odanın içerisi o kadar sessizdir ki, damarlarınızda akan kanın sesini bile duymanız mümkün olabilmektedir. Bunun haricinde kalp atışınızın göğsünüzden gelen sesini, kulaklarınızın içindeki kemiklerin kendi hareketlerinden ötürü çıkardıkları sesleri, kıyafetinizin kırışıklıklarından çıkan sesleri, ağzınızdaki tükürüğün hareketinin sebep olduğu sesleri duyabilirsiniz.
Oda, Sizi Delirtebilir mi?
Örneğin ilk etapta, insanların bu oda içinde 45 dakikadan fazla dayanamadığı iddia edildiyse de, buradan izleyebileceğiniz gibi Veritasium kanalından Derek Muller bu iddiayı test etmiş ve çürütmüştür.
İlk yapılan haberler, bu dayanılmazlığın sebebinin odadaki sessizliğin bir noktadan sonra beynin çelişkili sinyaller üretmesine ve halüsinasyonlar görmeye başlamasına bağlamıştır. Gerçekten de beynimiz, alışık olmadığı bu durumu düzeltmek için sanrılar görebilir; fakat bu odada bunun tetiklenmesi pek mümkün gözükmemektedir.
Öte yandan bu tarz ekosuz odalarda beyin gerçekten de klostrofobik, yani dar bir hacme sıkıştırılmışlık korkusu hissedebilir; çünkü normal bir odada duvarlardan gelen yankı, beynimize “geniş bir alan içinde olduğu” mesajını verir. Eğer ekoyu kaldırırsanız, beyniniz de bulunduğunuz ortamı sıkışık ve dar olarak yorumlayacaktır; gözlerinizden gelen veriler geniş bir odada olduğunuzu gösterse bile!
Ancak gerçekten de insan beyni, bu kadar sessiz ortamlara adaptif değildir. İnsanın evrimi, belli düzeyde fon sesi olan ortamlarda olmuştur ve beynimiz de doğduğumuzdan sonra sürekli olarak sesli ortamlarda bulunmuştur. Bulunduğumuz en sessiz odalarda bile belli başlı sesler bulunur ve beynimiz buna adapte olur. Ancak bu odada, bu seslerden eser yoktur. Buna bağlı olarak odada bulunan kişilerde anksiyete (telaşlılık) görülmesi normaldir.
Kaynak: EvrimAğacı